Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mahir İz Hoca...
İstanbul'un yaz günlerinde, dolunay olduğu zamanlar öğrencileri ile Boğaz'da mehtabı seyreylemek üzere motor gezileri tertip etmiş ve bu buluşmalarda onlarla şiir, edebiyat sohbetleri yapmıştır.
mahbus rûh
"Tanrılar ikimizin bedenini tek ve büyük bir bedenden yaratmışlardı, bu ayrılık da ruhlarımız için ıstıraptan başka bir şey değildi." Bu kısmı okurken aklıma Neşatî'nin bir beyti geldi, kitapta yer almasa da yine de buraya bırakmak istiyorum. Şevkiz ki dem-i bülbül-i şeydâda nihânız Hûnuz ki dil-i gonce-i hamrâda nihânız -Biz çılgınca seven bülbülün sesinde neşe ve böylesine sevilen kırmızı gülün kalbinde gizlenen kan'ız- Kaldı ki bunlar birbirinden ayrı şeyler değildir demek ister. Çünkü tasavvufta seven ve sevilen diye iki ayrı vücut yoktur. Seven, sevilen ve onların her hâli, tek ve mutlak bir varlıkta toplanır, bir tek vücut olurlar. Neşatî'nin beyti ise bu engin felsefeyi dem, hûn, gönül, gonce ve hamrâ kelimelerinin kırmızı renk saltanatiyle tutuşturarak söyler. Aynı şiirde Fransız edibini hayran bırakan mısralar da şunlardır: Etdik o kadar ref'-i teayyün ki Neşatî Âyine-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız -Neşatî! Ten kafesinde mahbus rûhumuzu öylesine vücudumuzdan kurtardık, maddî varlığımızdan sıyrılıp, o kadar rûhtan ibaret kaldık ki şimdi parlak cilalı aynalarda bile görünmüyoruz.- Neşatî'nin bahsettiği rûh, Tanrıdan kopup yine Tanrıya dönen, zamanımızca meçhul bir ruhtur. //Nihad Sami Banarlı - Şiir ve Edebiyat Sohbetleri
Reklam
"Hakîkî inci ile onun sahtesi arasındaki benzerlik gibi,aşkın da gerçeği ve yalancısı ,birbirine çok benzer. Bir çok insanlar,Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk'ı ndaki << huş-rübâ = akıl alıcı>>lara aldanarak duydukları câzibeyi aşk sanıp,onlara değip yandılar;gönüllerini ve ömürlerini bu yolda ziyan ettiler"
Sayfa 104Kitabı okudu
".....kalabalıklar içinde bile sonsuz yalnızlık hisseden ruhları,o elîm kimsesizlikten kurtaran çâredir:Kendisiyle anlaşabildiğiniz ölçüde tabiatten şefkat ve anlayış görürsünüz.Onlara seslendiğiniz ölçüde onlardan da güzel sözler duyarsınız.Sözler ki sevdiklerinizin sizi anlayıp,size söylemesini istediğiniz cümlelerdir.Bir bakımdan şiddetle hislenen tabiat varlıklarında sizin bağrınızdan kopup size gelen ,gönül okşayıcı bir aks-i sedâ gizlidir”
Yıllarca Atatürk’ün hizmetinde bulunmuş olan Cemal Granda’nın anılarında da çok ilginç bir bölüm var: Atatürk, Çankaya köşkünde arkadaşlarıyla masa başı sohbetleri yaparken, sürekli olarak müzik çalınmasını istermiş. Bu yüzden de Cemal Granda gramofona sürekli plak yerleştirirmiş. Bir akşam, ne olduğuna bakmadan bir plak çekip çalmaya başlamış. Şiir okuyan gür bir ses doldurmuş odayı. Nâzım’ın o dönemde kaydettiği şiir albümlerinden biriymiş bu. Sofradakiler telaşlanmış, Cemal Granda plağı kaldırmaya çalışmış ama Atatürk “Durun, dinlemek istiyorum!” diyerek onlara engel olmuş. Şiirleri sonuna kadar dinlemiş. Bunların kime ait olduğunu sormuş. “Nâzım Hikmet” demişler. “Şimdi nerede?” demiş. Bursa cezaevinde yattığını söylemişler. Atatürk “Yazık!” demiş, “Acaba gel bizimle devrimimiz için çalış desek kabul eder mi?” Elbette o kadroda bulunan kimse bu isteği yerine getirmek için adım atmamış ve olay unutulup gitmiş.
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine. _Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri. _Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar. _Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle
Reklam
Dünyada ne kadar sapıklık varsa, aşırılıktan kaynaklanır. Hem fikren, hem bedenen… s.10 İnsanlar da böyledir, muhabbetlerini ifade edemedikleri için ağlarlar. s.19 Dervişlik, günlük hayattan kopmak değildir. s.24 Onun kapasitesi doldurmakla o mükellef, benim kapasitemi doldurmakla ben mükellefim. Hiçbirimizin kapasitesi eşit değildir. Herkes
Nazım Hikmet'in şairliği, mücadelesi ve özel yaşamıyla bir bütün oluşturur. En belirgin özelliği şiirin peşini bırakmamasıdır. Ailesinde Batılı ve Doğulu yaşam biçimi iç içedir. Bir yandan Batı etkisine bir yandan Doğu kültürüne açık yetişir. Konya valiliği de yapan Mevlevi olan dedesi Mehmet Nazım Paşa'nın etkisiyle Mevlâna'ya ve onun dünya görüşüne yakındır. İlk gençlik yıllarında Mevlana'ya bağlanır. Cuma günleri Nazım Paşa'nın evinde toplantılar yapılır, Mesnevi'den şiirler okunur, Mevlevi felsefesi üzerine konuşmalar yapılır. Dedesinden ve arkadaşlarından Farsça beyitler ve tasavvuf konularını dinler. Bu dost sohbetleri sırasında işittiği, ritmin ve ahengin egemen olduğu geleneksel metinler ona çekici ve ilginç gelir. Kulağını dolduran bu ilk sesler Nazım'a ilk şiir dersini ve zevkini verir.
Sayfa 372Kitabı okudu
Şairin üç aşamalı edebi yolculuğu;
“İnsan, gençliğinde aşk şiirleri söyler. Yıllar ilerledikçe ilimsiz şiirin temelsiz duvar gibi çökeceğini anlayarak kendini ilmin deryâlarına bırakır. Fakat böyle bir ilim ve tefekkürle olgunlaştıktan sonra, bir gün yeniden anlar ki, şiir, ancak ve en çok aşk için söylenebilirmiş.”
Sayfa 267 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Arap şiirlerinin belagatı!
Arap şiiri, muazzam bir şiir, müthiş bir şiir! Yunan şiiriyle mukayese etme cesaretini Yunancam ilerledikten sonra gösterdim. Size şu kadarını söyleyeyim: Bazen kafamda birçok Arapça beyider var. Güzellerinden bir tanesini tekrarlamaya çalışıyorum, bakıyornın ki bir kelimesini unutmuşuro ve saatlerce o kelimeyi bulmaya çalışıyorum ama bakıyornın ki o kadar güzelini bulamıyorum. Sonra kaynağına bakıyornın ki başka bir kelime karşıma çıkıyor. Hayredere düşüyorum, gerçekten müthiş bir şiir.
33 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.